Yayınlanma:24 Ocak 2021 14:47 Güncelleme:24 Ocak 2021 15:11
Öğrenme sanılanın aksine çok karmaşık bir süreç değildir. Öğrenmenin temeli “taklit etmek” tir. Hareket etmeyi, ayakta durmayı, yürümeyi, koşmayı, konuşmayı, bisiklete binmeyi, yemek yapmayı, kısacası hemen her şeyi taklit yoluyla öğreniriz. Bebekken karşımızda ayakta duran, yürüyen insanlar vardır. Onları gözlemler ve gerekli koşullar sağlandığında denemeye başlarız. Denedikçe deneyim kazanır ve öğrenmeyi gerçekleştiririz.
Yalnız burada birkaç kritik durumdan bahsetmek gerek. Diğer insanların becerilerini taklit etmeyi deniyoruz. Bu yüzden onlardan gelen dönütler bizim için son derece önemlidir. Başarılı olup olmadığımıza ancak onlar karar verebilirler. O yüzden gözümüz devamlı onlardadır. Ayakta durmaya çalışan bir bebeği düşünün. Her denemesinden sonra dönüt bekler ve bir sonraki aşamaya geçer. Burada kritik olan şey “olumlu dönüt” almaktır.
Aile üyeleri bebeğin her denemesini “tay tay” diyerek destekler. Ayakta ne kadar süre durduğuna bakmadan, gülerek, sevinerek ve el çırparak işlerin yolunda gittiğini, doğru yolda olduğunu bebeğe ifade ederler. Bebek de bu olumlu dönütler ışığında hep daha iyisini yapmayı dener. İlk başlarda ayakta pek duramasa da aldığı “olumlu dönüt”ler sayesinde denemekten vazgeçmez.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki öğrenme tek seferde gerçekleşmez. Bu bir süreçtir. Bu süreçte aşamalardan geçer ve geçtiğimiz aşamalar hakkında dönütler alırız. Her aşama aslında bir başarıdır. Ve her başarı büyük bir mutluluk. Yeni bir şeyler öğrenmenin insana mutluluk verdiğini artık hepimiz biliyoruz. Aslında burada mutluluk veren şey “başarmak”tır.
O halde öğrenmenin / başarmanın aşamalarına bir göz atalım. Birinci ve temel aşama “istek”tir. Bebek diğer insanlar gibi yürümek, konuşmak, koşmak ister. O yüzden ikinci aşama için sabırsızdır. Henüz ayakta durabilecek kasları gelişmemesine rağmen kucakta bile ayakta durmaya çabalar. “Çabalamak” ise ikinci en önemli aşamamız olarak karşımıza çıkar. “İstek” ve “çaba”dan sonra artık sıra “dönüt”e gelir. Bebek eğer olumlu dönütler alırsa, her çabasını bir başarı sayar ve sevinir, mutlu olur ve hatta bazen sevinçten çılgına döner.
Tam da bu noktada senaryoyu biraz değiştirelim ve ilgisiz, asık suratlı ebeveynler hayal edelim. Bebek çabaladıktan sonra ne olumlu dönüt veriyorlar ne de ilgileniyorlar. Bu durumda bebek ne hisseder tahmin edersiniz. Senaryoyu daha da kötüleştirelim ve bebeğin çabasıyla dalga geçilsin, bebeğe kızılsın, bağırılsın. Bu bebek bırakın ayakta durmak için çabalamayı, artık hiçbir şey için çabalamaz. Çünkü artık hevesi kırılmıştır. Yeterli olmadığını, başaramadığını hissedecektir.
Sanırım artık “olumlu dönüt”ün öğrenmede ne kadar elzem olduğunu anlamışızdır. Şimdi burada bebeklikten çıkıp okula gidelim. 7 yaşına kadar inanılmaz derecede kendini geliştiren insan, 7 yaşından itibaren bir duraklama dönemine girer. Ve burada başarısızlıklar ortaya çıkmaya başlar. Kimisi okumayı, kimisi yazmayı, kimisi matematiği, kimisi ise İngilizceyi başaramaz. Bir defa başaramadığında ise işler artık daha da zorlaşır.
Peki okul öncesi harikalar yaratan çocuk neden okulda tepe taklak olur? Bunu hiç düşündünüz mü? “Eğitim sistemi bozuk” da ondan dediğinizi duyar gibiyim. Ama bu klişe söz, sorunu başkasının üstüne atarak halının altına süpürmekten başka bir işe yaramıyor maalesef. Sorunun temeline inmek, altını üstüne getirmek gerek. Bunu yaptığınızda ise bunun kat be kat fazlası sorunlar silsilesi sizi bekliyor olacak. O yüzden en iyisi kulağımızın üstüne yatmak!
Haydi gelin biz bu silsilelerden kaçınmayıp birkaçına birlikte bakalım. Bence en büyük sorun öğrencinin çoğunlukla “olumsuz dönüt” almasında ya da hiç dönüt alamamasında. Bir sınıf hayal edin. 30 öğrenci var. Kalem tutmayı ve yazmayı istiyorlar. Yazımın başında bahsettiğim ve bundan sonra da her zaman bahsedeceğim üzere öğrenmenin temeli “taklit”tir. Öğretmen tek tek tüm öğrencilere dönüt vermeye çalışır. Daha önce evinde bir şeyler yazmaya çalışan çocuk tabi ki olayı daha çabuk kavrar. Bazıları ise daha geç. Eğer öğretmen daha az başarılı olana en ufak bir “olumsuz dönüt” verse ya da ilgisiz kalsa, o çocuğun işi daha da zorlaşacaktır.
Durumu daha net görebilmek açısından orta okul matematik dersine geçelim. Matematik kurallardan ve formüllerden oluşur ve siz bunları kazanmak için bol bol alıştırma yaparsınız. Konu anlatılır, formül verilir ve alıştırma yapılır. Problemi çözmek için verilen kurala harfiyen uymak zorundasınızdır. En ufak hatanızda ya azar yersiniz ya dalga geçilirsiniz ya da sözlüden SIFIR alırsınız. Hiç kimse de size “çaban boşa değil, çabaladığın için sana şu kadar puan vereyim” demez.
Okulda her bir dersin, her bir konunun kuralları vardır. Buna işin teorisi de diyebilirsiniz. Eğer kuralda en ufak bir hata yaparsanız sıfır alır, tüm emeğiniz tüm çabanız boşa gider. Buradan öğrenci tek bir sonuç çıkarır: yetersizim, başaramıyorum, o yüzden çabalamanın lüzumu yok.
Nasıl ki “olumsuz dönüt” alan bebek ayakta durmayı bir daha denemezse, öğrenci de çabalarının boşa gittiğini gördüğünde o ders için defteri bir daha açmamak üzere kapatır.
Ezcümle, öğrenmede “olumlu dönüt” varsa BAŞARI kaçınılmazdır. Eğer “olumsuz dönüt” varsa öğrenme çok ağır yara almıştır. Siz siz olun, olumsuz dönütlere kulağınızı tıkayın ve çabalamaya devam edin. Hele ki içinde yaşadığımız toplum bırakın” çabalama” aşamasını, “istek” aşamasında bile size “olumsuz dönütler” veriyorsa, hevesinizi kıran insanlardan koşarak uzaklaşın.
Not: Sevgili eğitimci meslektaşlarım, bu vesile ile sizden ufak ama öğrencilerimiz için çok değerli bir istirhamım olacak. Lütfen öğrencilerimize hiçbir aşamada “olumsuz dönüt” vermeyelim. Aksine en küçük çabalarına bile “olumlu dönüt” vererek onları kazanalım. Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi, “Gençliği yetiştiriniz. Onlara bilim ve kültürün olumlu fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Özgür fikirler uygulamaya geçtiği zaman, Türk milleti yükselecektir.”
E-posta: mdurgut@pau.edu.tr – Twitter: @mdurgut